Faşizm Üzerine
Bu kısa makalede,1 Alain de Benoist, “Faşizm ”in temel bir tanımını ortaya koymakta ve günümüzde bazı Liberal ve Solcu akademisyenler tarafından bu terimin kabul edilemez genellemelerine ima yoluyla meydan okumaktadır. Benoist ayrıca Faşizmin çok özel koşullarda ortaya çıkan zamana bağlı bir olgu olduğunu ve bu nedenle (bazılarının iddia ettiği gibi) tarih-üstü bir fikir olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu anlayış, Sağ düşüncenin diğer biçimlerinden (ister Gelenekselcilikten, ister Devrimci Muhafazakârlıktan, ister Kimlikçilikten ya da diğerlerinden bahsedelim) ayırt edilmesine ve ayrıca “Faşizm” ile “anti-Faşizm” arasındaki basit ve modası geçmiş mücadeleden kurtulmanın gerekliliğinin farkına varılmasına olanak tanır.
………………………………………………………………………………………………………………………………
Faşizm için sayısız tanım önerilmiştir. En basit olanı hala en iyisidir: Faşizm, üç temel unsurun birleşmesiyle karakterize edilen devrimci bir siyasi biçimdir: Jakoben tipte bir milliyetçilik, demokratik olmayan bir sosyalizm ve kitlelerin seferber edilmesine yönelik otoriter bir çağrı.
Bir ideoloji olduğu ölçüde Faşizm, sosyalizmin materyalizm ve enternasyonalizme düşman bir yönde yeniden yönlendirilmesinden doğmuştur. Çoğunlukla sağ seçmenlere hitap eden bu ideolojinin soldan da destekçileri olmuştur. Ne ırkçılık ne de antisemitizm onun özünü oluşturmaktadır (Zeev Sternhell). Somut görünümlerinde, 20. Yüzyılın başındaki tarihsel olaylar (Birinci Dünya Savaşı, Sovyet Devrimi), çağın genel çerçevesi (küresel toplumun modernleşmesi) ve seçmen kitlesinin doğası (esas olarak orta sınıflar, bazen proleter bir bileşen) tarafından şekillendirilmiştir.
Jünger'in çok iyi yazdığı gibi, teknolojinin yarattığı hayal kırıklığı ile birlikte siper deneyimi temel bir kırılmaya işaret etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında toplum kendini iki gruba ayırmış gibi görünüyordu: savaşanlar ve diğerleri. Cepheden dönen birinciler, savaşmamış olan diğerlerine karşı hakları fethetmiş olma duygusuna sahipti. Savaşçılar, savaşın erdemlerinin (cesaret, yoldaşlık ruhu, kalıcı mevcudiyet) barış zamanlarında da hüküm süreceği bir topluma inanmışlardı. Vatanseverlik söylemi, sınıf mücadelesi temelinde geliştirildiğinde, aldatıcı bir yanılsamadan başka bir şey olamazdı.
Büyük Savaş'tan sonra ilk kez milliyetçi yüceltme ile toplumsal farklılıkların (görece) ortadan kalkmasının çakıştığı görülmüştür. Nihayetinde, Birinci Dünya Savaşı'yla birlikte anti-demokratik ruh “başlıca desteklerini geçmişte aramaktan vazgeçti” (Georges Valois). Patlayıcı bir karışım. Bolşevik Devrimi aynı zamanda devrimci bir hareketin kitleleri harekete geçirerek iktidara gelebileceğini gösterir. Yeni insan fikrini ortaya atar ve rahip tipi siyasi bağlılık modelini dayatır; siyasi bir havarilik. Faşizmin komünizm tehdidini savuşturmak için kullandığı biçimler genellikle taklitçi biçimlerdir: rakibininkileri taklit ederek onunla etkili bir şekilde mücadele edebilmiştir (Ernst Nolte).
Zaman zaman gelenekçi ve arkaik olarak algılanan bir söylemin ardında, Faşizm temelde modernist olmuştur: bilim ve sanayideki tüm gelişmeleri teşvik etmiş ve sürdürmüş, gelişmekte olan teknokrasiyi desteklemiş, ekonominin rasyonelleşmesine ve refah devletinin kurumsallaşmasına katkıda bulunmuştur. Bir yandan 19. Yüzyılın toplumsal sınıflarının ortadan kaldırılmasına göz kırparken, diğer yandan tekno-bilimin emrine verdiği araçlardan hiçbirini elden bırakamayacak bir iktidar iradesi taşıdığı ölçüde, başka türlü davranamazdı. Adorno ve Horkheimer'ın İkinci Dünya Savaşı arifesinde gözlemledikleri gibi, Faşizm, Komünizm ve Yeni Düzen, Devletin ekonominin rasyonelleştirilmesinde ve toplumsal ilişkilerin yeniden yapılandırılmasında temel bir işlev oynamaya çağrıldığı bir toplumsal yeniden yapılanma projesinin farklı versiyonlarını temsil ediyordu.
Faşizm, temelinde modern üçleme üzerine kuruludur: Devlet-Halk-Ulus. Tüm çabası, günümüzde birbirinden ayrılmış olan bu üç terimi eşanlamlı hale getirmeye yöneliktir. Fasces burcu üzerinde doğan Faşizm, her şeyden önce onun gibi görünmek istemiştir. Böylece, başka bir çağda birbirine karşıt olan sosyal sınıfları ve siyasi aileleri bir araya getirerek ulusun birliğini pekiştirmek istemiştir. Bu aynı zamanda onun hem gücü hem de zayıflığıydı. Birlik saplantısıyla merkeziyetçi olmuştur.
İç savaş hayaletini önleme iddiasıyla, parçalanmış, onarılamaz bir miras olarak bırakılan mutlak nefretler yaratmıştır. Jakobenizmi, öznel milliyetçiliği, tüm başarısızlıklarının kaynağıdır: bu birliğe yönelen kişi, kendisini birliğe sürüklemesine izin vermeyen kişiyi zorunlu olarak dışlar.
Faşizme derinlemesine damgasını vuran bu topluluk ruhu, Faşizmin onu kendine ait olarak nitelendirmesine izin vermez. Faşizm belirli bir versiyondan başka bir şey üretmemiştir. Faşizmde topluluk fikri, yukarıdan, devletçi bir perspektifle canlandırılması ve yönlendirilmesi gerektiği inancıyla bozulur, oysa gerçek bir topluluk ruhu devletçilikle bağdaşmaz.
20. yüzyıl hiç şüphesiz Faşizmlerin ve Komünizmlerin yüzyılı olmuştur. Faşizm savaştan doğdu ve savaşta öldü. Komünizm siyasi ve sosyal bir patlamadan doğdu ve siyasi ve sosyal bir patlamayla öldü. Modernleşme ve sanayileşme sürecinin belirli bir aşamasında, en azından Batı Avrupa ülkelerinde artık geçmişe ait olan bir aşamada olmasaydı Faşizm olamazdı. Faşizmin ve Komünizmin zamanı sona ermiştir.
Batı Avrupa'da bugün tüm “Faşizm” bir parodiden başka bir şey olamaz. Aynı durum, bu hayale daha da anakronik kelimelerle karşılık veren artık “anti-Faşizm” için de geçerlidir. Faşizmlerin zamanı geçtiği içindir ki bugün, ahlaki bir öfke ya da kayıtsız bir nostalji olmaksızın, henüz sona ermiş olan yüzyıl tarihinin ana sayfalarından biri olarak ondan bahsetmek mümkündür.
1. Alain de Benoist, “El Fascismo,” Elementos: Revista de Metapolítica para una Civilización Europea No. 67 (15 Mayıs 2014), s. 9-10
Çeviren Adnan DEMİR