RUSYA’NIN İSRAİL POLİTİKASI NE OLACAK?
İran’ın İsrail’e füze fırlatması, İran İslâm Cumhuriyeti açısından doğal bir harekettir. Bu, İsrail’in Lübnan Hizbullah’ına karşı daha önceki eylemlerine, Hizbullah lideri Şeyh Seyyid Hasan Nasrallah ve Filistinli Hamas’ın siyasî kanadının lideri İsmail Haniye’nin (bu arada kendisi Tahran’da öldürüldü) yok edilmesi ve Gazze’deki sivil halkın soykırıma uğratılmasına bir yanıttır.
Yüzlerce İran füzesinin hedeflerine ulaşıp ulaşmadığını söylemek zor, zira tüm çatışmalarda savaşan taraflar her zaman gerçek durumu gizler. Ancak birçok uzmanın kaçınılmazlığından bahsettiği Orta Doğu’daki savaşın şimdiden gerçeğe dönüştüğünü belirtmek gerekir. Yükselen çok kutuplu dünyanın Batı hegemonyasıyla karşılaşmasının “ikinci cephesi” açılmıştır. Birinci cephe Ukrayna, ikinci cephe ise Ortadoğu’dur.
İsrail Gazze’yi işgâl edip sivillere yönelik kitlesel soykırıma başladıktan sonra Hizbullah uzun süre doğrudan savaşa girmekte tereddüt etti. İran da yeni Cumhurbaşkanı aracılığıyla Batı ile ortak bir zemin bulmaya çalışarak ciddi bir adım atmayı erteledi. Ancak buna rağmen İran’ın Dinî Lideri Rehber Ayetullah Hamaney İsrail’e karşı büyük bir füze saldırısı başlatmaya karar verdi.
Tırmanışta bir adım daha atıldı. Güney Lübnan’ın İsrail birlikleri tarafından işgâli başladı. Beyrut’un ve tüm Lübnan’ın bombalanması artık bir norm haline geldi. İsrail’i Suriye’de başka bir cephenin beklediği kesin. Irak’ın da giderek İsrail karşıtı koalisyonun içine çekileceğini düşünüyorum çünkü Irak’ta hem nüfus hem de hükümet Şiîlerin hâkimiyetinde. Dolayısıyla Ortadoğu’da Büyük Savaş’ın başladığı düşünülebilir.
Peki bu savaştaki güç dengesi nedir? Elbette İsrail’in teknoloji konusunda ciddi bir avantajı var. Ve teknoloji her şeye karar verdiği sürece, İsrail çatışmanın en güçlü tarafı. Hatta oldukça iyi silâhlanmış İran ve Hizbullah’a kıyasla bile. Evet, Hizbullah’ın liderleri yok edildi. Evet, çok büyük kayıplar verdi.
İsrail istihbaratı tarafından çağrı cihazlarını ve diğer ekipmanları havaya uçurmak için düzenlenen özel bir operasyonun ardından. Evet, Batı İsrail’in arkasında.
Bununla birlikte, Ortadoğu Direnişi güçlerinin İsrail karşısındaki muazzam sayısal üstünlüğü göz ardı edilemez. Durum İsrail’in kendi içindeki Filistinlilerin patlama noktasına ulaştığında (ki bu iki milyondan fazla Filistinli ve iki Filistin özerkliğinde 4 milyondan fazla Filistinli demektir), durum kritik bir hâl alacaktır.
Elbette teknolojik olarak Batı, İsrail’in roketleri engellemesine ve vurmasına yardımcı olabilir. Ancak Gazze’de soykırıma maruz kalan ve İsrail’in tüm savaş normlarını ihlâl ederek kendi topraklarında alaycı ve açık bir şekilde yok ettiği bu “Arap denizi” ile ne yapılacak? Bence İsrail’e karşı gerçek bir Arap öfkesi patlaması var ve bu uzun süre kontrol altına alınamayacak.
Yavaş yavaş savaş daha da yaygınlaşacak. Ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bundan fayda sağladığını söylemek gerekir. O ve radikal dinci Siyonist bakanlar Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir’i de içeren aşırı sağcı kabinesi, eskatolojik bir “Büyük İsrail” yaratma hedefine sahip. Netanyahu hükümetinin politikası, “Mesihçi krediye” sahip olduğu, “Maşiah ‘ın (tüm dünya uluslarını Yahudilere boyun eğdirmesi beklenen, ancak Hıristiyanlar ve Müslümanlar tarafından daha çok ’Mesih karşıtı” ya da “Deccal” olarak sunulan Yahudi Mesih, Yahuda Kralı) yaklaştığı varsayımına dayanmaktadır.
Bu nedenle, XX. yüzyılın ortalarında “Büyük İsrail ”in inşası uğruna Arap topraklarının ele geçirilmesini kutsayan Ravi Kook ve Dov-Ber Levi Soloveitchik’in takipçileri olan dindar Siyonistlerin ya da aynı görüşleri savunan modern Haham Dov Lior’un Araplarla savaşı kelimenin tam anlamıyla kutsal olarak algılanmaktadır. Bunun sonucu Kudüs’ün Tapınak Tepesi’ndeki El Aksa Camii’nin patlaması ve Yahudi Maşiah’ın hüküm süreceği Üçüncü Tapınağın inşasının başlaması olmalıdır. Aynı zamanda bölgedeki İslâmî nüfusun, özellikle de Şiîlerin eskatolojik bir seferberliği söz konusudur.
Böylece durum daha da tırmanacaktır. Dindar Siyonistler, Maşiah’larının gelişini yakınlaştıracak olanın radikal, saldırgan eylemler, yeni bir Kıyamet Günü Savaşı olduğuna inanmaktadırlar.
İsrail nüfusunun önemli bir kısmının lâik, seküler, buna tamamen inanmayan ve bu nedenle Netanyahu’ya karşı yüz binlerce kişinin katıldığı mitingler düzenlemesine rağmen… “Demokratik bir toplumda normal bir şekilde yaşıyorduk ve birdenbire garip ve korkunç bir savaş çıktı” diyorlar. Şaşkınlar ve olanlar için Netanyahu’yu suçluyorlar.
Ancak İslâm dünyasında da ciddi bir gerilimi azaltma yanlısı duruş var. Ve Şiîler eskatolojik senaryoya en hazırlıklı olanlardır. Siyonist rejim İsrail, Deccal’in hizmetkârıdır ve onunla savaşılmalıdır. Ancak sıradan Müslümanların çoğunluğu için bu sadece bir hayatta kalma savaşı, bir etnik köken savaşıdır. Çünkü Gazze’de onlarca, hatta belki de yüz binlerce barışçıl Filistinliyi öldüren İsrail, en gerçek etnik temizliği gerçekleştirmektedir.
Olayların bundan sonra nasıl gelişeceğini tahmin etmek çok zor. Açıkçası, bu, Biden yönetimi için son derece tatsız bir durum. Dikkatleri, Batı desteğini almak bakımından ânında ikincil hale gelen Ukrayna’dan uzaklaştırıyor. Bu aynı zamanda dünya ekonomisi için de bir darbe çünkü İran her an Hürmüz Boğazı’nı kapatabilir ve bu da en önemli iletişim yollarını etkileyecektir. Bu ve İran yanlısı Yemenli Husilerin Kızıldeniz, Umman Denizi ve hatta Hint Okyanusu’ndaki faaliyetleri… Yani aslında mevcut ABD yönetimi için oldukça kasvetli bir senaryo. Aynı zamanda dinci Siyonizm’in destekçisi ve Netanyahu’nun savunucusu Trump için de bir şans.
Yani, Ortadoğu’daki tırmanışın bir sonucu olarak, tüm dünya ateşlenmeye başlıyor. Bu da Büyük Savaş’ın başlamasının en önemli sonucudur.
Peki Rusya bu durumda nasıl bir pozisyon almalı? Elbette bu çok hassas bir soru. Bir yandan İsrail bizim düşmanımız değil. Öte yandan İran, Yemen’deki Husiler, Lübnan’daki Hizbullah, Beşar Esad liderliğindeki Suriyeliler ve Irak’taki Şiiler bizim dostlarımız ve stratejik müttefiklerimiz.
Ukrayna’da Batı ile çatışmasında Rusya’yı birçok yönden destekleyen stratejik ortaklarımız ve müttefiklerimizin, bugün Rusya’nın tarafsız ilişkilere sahip olduğu ülkenin şiddetli (ölümüne) düşmanları oldukları ortaya çıktı. Ancak şunu da dikkate alırsak;
İsrail, Ukrayna’daki doğrudan düşmanlarımız olan Kiev cuntasını destekleyen güçler olan küreselci Batı tarafından desteklenmekte ve ortaya çok karmaşık bir jeopolitik model çıkmaktadır. Bu durum Rus yönetimini bir ikilemle karşı karşıya bırakmaktadır.
Bir yandan, her şey Ortadoğu Direniş güçlerine, İsrail’in kendisiyle değil ama onu destekleyen kolektif Batı ile olan çatışmalarında mümkün olduğunca fazla destek vermemize doğru gidiyor. Ancak aynı zamanda Putin (kesinlikle Trump’tan daha az ölçüde) Netanyahu hükümetinin sağcı politikaları, daha güçlü bir devlet arzusu ve geleneksel (Yahudiler için) değerleri savunması konusunda bir yakınlık hissediyor. Her ne kadar bu İsrail politikaları jeopolitik çıkarlarımıza ters düşecek kadar yakın olmasa da.
Dışişleri Bakanlığı’nın ve Kremlin’in İran’a, Şiilere, Filistinlilere, Lübnanlılara, Yemenlilere, Iraklılara ve kesinlikle küresel Batı’ya karşı açıkça tavır aldığını görüyoruz. Ancak İsrail konusunda da bir noktada kendimizi tanımlamamız gerekecek. Rusya’daki bazı sağcı Siyonistlerin Ukrayna çatışmasında Moskova’yı desteklediğini unutmamalıyız. Bu da önemli bir faktördür. Ancak Ortadoğu Direnişi güçleriyle jeopolitik ittifakımıza ağır basacak mı? Bu sorunun cevabı açık. Bana göre Rusya’nın İsrail’e yönelik tutumu önemli ölçüde soğuma yönünde revize edilecektir.