“SCO Tianjin zirvesinde Hindistan ile Çin’in birlikte atabileceği adımlar nelerdir?”
Kazan süreci, Ekim 2024’teki BRICS zirvesinin oturum aralarında Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in buzları eriten görüşmesiyle başlamış ve şimdi bir sonraki aşamasına ulaşmış durumda.
Günümüzün güçlü iki lideri, Çin’in Tiencin kentinde yeniden bir araya gelecek. Bu görüşme, 31 Ağustos’ta Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi oturum aralarında yapılacak.
İki lider arasındaki diyalog son derece önemli olacak. Bu, ikili ilişkiler için bir yol haritasına ve Haziran 2020’de iki ordunun dağlık sınır boyunca silahsız çatışmaya girdiği dönemde dibe vuran ilişkilerin normalleşme ihtimaline kapı aralayabilir. Ancak Tiencin’deki bu diyalog, ikili ilişkilerin çok ötesine geçerek BRICS+ gibi kilit bir yükselen ekonomiler grubunun merkezinde yer alan çok kutuplu bir yapının pekişmesine yol açabilir.
Hindistan ve Çin, Rusya ile birlikte BRICS çekirdeğinin parçası. Brezilya ve Güney Afrika’nın kurucu üyeleri arasında yer aldığı BRICS, kanatlarını daha da genişleterek Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi finansal açıdan güçlü ülkelerin yanı sıra Endonezya ve Mısır’ı da bünyesine kattı. Bu etkili orta güçler, sırasıyla Kuzey Afrika ve Asya’da kayda değer stratejik etkiye sahip. Dolayısıyla dünya nüfusunun en kalabalık iki ülkesi olan Hindistan ile Çin arasındaki ilişkilerin iyileşmesi, küresel ölçekte jeopolitik ve jeoekonomik güç dengelerini değiştirme potansiyeline sahip.
Her iki ülke de Avrasya’nın kalbinde yer alan büyük bir medeniyet devleti olan Rusya ile mükemmel ilişkilere sahip.
Aslında BRICS içinde, Rusya-Hindistan-Çin (RIC) alt grubu, bu yükselen medeniyet devletleri tarafından temellendirilecek yeni bir Batı sonrası küresel sistemin merkezinde yer alabilir.
Hindistan ve Çin ayrıca Küresel Güney ile de güçlü bağlar kurmuş durumda. Bu da mevcut uluslararası düzenin çehresini tamamen değiştirebilecek ve Batılı ülkelerin “dünyanın efendisi” değil, “eşit katılımcılar” olarak davet edileceği çok kutuplu güçlü bir sistemin yükselmesine yol açabilecek bir etken.
Görüşmenin bu kadar önemli olduğu düşünüldüğünde, Modi ve Şi Tiencin’deki buluşmalarında hangi adımları atabilir?
Her şeyden önce, iki lider, anlaşmazlık yaşadıkları sınırlar boyunca bir askeri çatışmayı kesin olarak reddetme yönünde ortak duruşlarını pekiştirebilir. Hindistan-Çin sınır anlaşmazlığının nihai çözümü hâlâ uzak bir hedef olsa da, sınırın istikrara kavuşturulmasına yönelik mevcut güven artırıcı önlemlerin bir üst seviyeye çıkarılması önemlidir.
Şimdiye kadar savaşı önlemeye yönelik tüm güven artırıcı önlemler, iki ülkenin imzaladığı 1993 Barış ve Sükûnet anlaşmasından kaynaklanıyor. Ancak mevcut önlemler ile nihai çözüm arasında, “nihai çözüm”e varmadan bir üst aşamaya geçmek mümkün olabilir.
Başka bir deyişle, iki lider, iki Asya devi arasında topyekûn çatışmayı kesin olarak dışlayan bir “savaşa hayır” paktı ilanını değerlendirebilir. Böyle bir deklarasyonun Tiencin’de hemen yapılması mümkün olmasa da, prensipte bu fikre onay verilmesi yerinde olacaktır.
Bu “savaşa hayır” hedefi, teknik ve resmî düzeyde ayrıntılı görüşmelere taşınabilir ve bu süreç sıkı bir takvime bağlanabilir. Hindistan ile Çin gibi güven seviyelerinin düşük olduğu girişimlerde, uydu görüntüleri, diğer hava gözetim yöntemleri, acil iletişim hatları ve sınır komutanlarının kurumsal toplantıları gibi teknik doğrulama mekanizmaları kritik öneme sahiptir. Neyse ki her iki ülkenin de sınır yönetimi konusunda bolca deneyimi vardır ve bu, daha üst düzeyde kullanılarak “savaşa hayır” paktının hayata geçirilmesine katkı sağlayabilir.
İkinci olarak, Şi-Modi görüşmesi, Haziran 2020’deki Galwan çatışmasının ardından askıda kalan bazı girişimlerin önünü açabilir.
Bunlar arasında Hindistan hükümetinin önde gelen düşünce kuruluşu NITI Aayog ile Çin Devlet Konseyi Kalkınma Araştırma Merkezi (DRC) arasındaki durdurulan diyalog mekanizmasının yeniden başlatılması da yer alıyor.
İki kurum daha önce birçok kez bir araya gelmişti; beşinci diyalog 2019 Kasım’ında Wuhan’da yapılmıştı. Bu üst düzey temaslar, DTÖ reformu, kentleşme ve akıllı şehirler, dijital ekonomi ve yüksek teknoloji inovasyonu, sürdürülebilir kalkınma, yeşil ulaşım, ticaret ve yatırım kolaylaştırma gibi önemli alanları kapsıyordu.
Bunun yanı sıra NITI Aayog, Çin Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu (NDRC) ile Hindistan-Çin stratejik ekonomik diyaloguna da öncülük ediyor. Eylül 2019’daki son temaslarında yapay zekâ, mobil iletişim, yüksek teknoloji üretim, demiryolu modernizasyonu fizibilite çalışmaları, su ve atık yönetimi gibi alanlarda iş birliği anlaşmalarına varılmıştı.
Bu diyalogların yeniden canlandırılması, altyapı geliştirme, geleneksel ve yeni enerji çözümlerine dayalı ileri üretim, iklim değişikliği gibi küresel ölçekli sorunların çözümü için eşgüdüm gibi konularda iş birliğine yön verebilir.
Üçüncü olarak, Çin ve Hindistan, Çin’in Yünnan eyaletinin başkenti Kunming’de yapılan terörle mücadele askeri tatbikatlarını yeniden başlatmayı düşünebilir.
Son olarak, iki lider Tiencin’de, 2018 Nisan’ında Çin’in Wuhan kentinde başlayan gayriresmî zirveleri yeniden canlandırma konusunu gündeme alabilir. Bu zirveler, 2017’deki 72 günlük Doklam krizi sonrası yapılmış, ardından 2019’da Mahabalipuram’daki zirveyle devam etmişti. Ancak 2020’deki Ladakh kriziyle kesintiye uğramıştı. Böyle kurumsallaşmış bir mekanizma, en üst düzeyde stratejik karar alma süreçlerini tetikleyebilir ve iki medeniyet devletinin ortak yükselişine ivme kazandırabilir.
Başbakan Modi’nin, ABD-Hindistan ilişkilerinin Donald Trump’ın Hindistan’dan yapılan ihracata yüzde 50 gümrük vergisi koyması sonrası hızla kötüleştiği bir dönemde Tiencin’e gidiyor olması dikkat çekici. Bu karar, Hindistan’ın ABD’den gelen tarım ürünlerine gümrükleri düşürmeyi reddetmesi, çiftçilerini zor durumda bırakmaması ve Rusya’dan enerji ithalatını durdurma talebini geri çevirmesinin ardından geldi. Ayrıca Hindistan’ın BRICS üyesi olması da Trump’ın hedefindeydi. Trump, 31 Temmuz’daki Beyaz Saray brifinginde şu sözleri sarf etti: “Onlar (Hindistan) BRICS üyesi, ki bu esasen ABD karşıtı ülkelerden oluşuyor ve Hindistan’ın bu grupta olduğunu hayal edebiliyor musunuz?”
ABD baskısı bir faktör olsa da, bu durum Yeni Delhi’nin Çin’e yönelik politika değişikliğinin ana nedeni değil. Kazan’daki Şi görüşmesinden önce bile bazı önde gelen Hintli ekonomistler, Hindistan’daki yabancı yatırımları artırmak amacıyla Çin’le ekonomik ilişkilerin yeniden canlandırılmasını savunuyordu. Son olarak NITI Aayog, Çinli şirketlerin Hindistan’daki firmalara yüzde 24’e kadar hisseyle, İçişleri veya Dışişleri Bakanlığı’ndan güvenlik onayı almadan yatırım yapabilmesini önermişti.
Çin tarafı da Trump’ın tarifelerinin Çin-Hindistan ilişkilerindeki iyileşmenin başlıca nedeni olmadığı görüşünde. Halkın Günlüğü (People’s Daily) grubuna bağlı Global Times, yakın tarihli bir başyazısında bazı Batı medya organlarının Modi’nin ziyaretini “ABD’ye karşı denge arayışı” olarak yorumladığını, ancak bunun tek taraflı bir bakış açısı olduğunu belirtti.
Baş yazıda şu ifadeler yer aldı: “Uzun süreli dostane etkileşimlere sahip iki kadim uygarlık, iki büyük yükselen ekonomi ve Küresel Güney’in kilit üyeleri olarak her iki ülke de kendi modernleşme yolculuklarının kritik aşamalarındadır. Geniş ortak çıkarları paylaşırlar ve ilişkileri kendi tarihsel mantığı ve içsel dinamikleriyle ilerler.”
Yazı ayrıca, Hindistan’ın Washington’un Çin’i çevreleme stratejisinin merkezinde yer alan Hint-Pasifik doktrinini izlemediğini resmen kabul ediyor. Washington’un Yeni Delhi’yi sözde ‘Hint-Pasifik stratejisine’ çekme çabasının Hindistan’ın bağımsız dış politikasıyla uyuşmadığı vurgulanıyor.
Gazete, bölgesel güçler olarak “Çin ve Hindistan’ın terörle mücadele, ticaret ve kültürel değişim gibi alanlarda geniş ortak çıkarlara” sahip olduğuna dikkat çekiyor.
Yazı, Başbakan Modi’yi Çin’e “ikili ilişkileri geliştirme ve pragmatik iş birliği planlarını uygulama” niyetiyle samimi şekilde davet ediyor ve “ejderha ile filin birlikte dans edeceği” yeni bir dönemin kapısını aralamaya çağırıyor.
Çeviren Adnan DEMİR