ENDONEZYA'DA GEN Z PROTESTOLARI DİJİTAL ANARŞİSTLER ASYA'DA YENİ BİR YUVA BULDU
Doğu Avrupa ve Orta Doğu’dan sonra, yüzünde Z kuşağının göründüğü rejim değişikliği protestoları Asya’ya da sıçradı.
Pakistan’da rejim değişikliği şimdiden gerçekleşmiş durumda. Eski Başbakan İmran Han’ın hapsedilmesiyle ülke fiilen bir askeri diktatörlük haline geldi.
Geçen Ağustos ayında Z kuşağı, radikal İslamcılar ve özellikle Bill Clinton ile Hillary Clinton’ın favorisinden olan küreselci isim Muhammed Yunus’un birleşimi, Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina hükümetini devirdi. Bangladeş Başbakanı, Dakka’dan kaçmak ve komşu Hindistan’a sığınmak zorunda kaldı.
Rejim değişikliği dalgası bölgede daha da yayıldı. Hindistan ve Çin’le sınırı olan, stratejik açıdan son derece önemli cephe devleti Nepal’de seçilmiş hükümet, bir gençlik isyanıyla devrildi. Bu süreçte, ABD’deki küreselci çevrelerle derin bağları olan Nepal diasporası büyük bir rol oynadı. Ancak Nepal’in kaderi — Washington’ın Çin ve Hindistan gibi yükselen iki ekonomi üzerinde baskı kurmak için üsse dönüştürülmesi meselesi — henüz kesinleşmiş değil. Hem Yeni Delhi hem de Pekin’in bu Himalaya Cumhuriyeti’nde çok önemli çıkarları var ve kolay kolay pes etmeyeceklerdir.
Bununla birlikte, ABD’nin Afganistan’dan 2021’de çekilmesiyle birlikte Güney ve Güneybatı Asya’daki nüfuzunun azalmasının ardından Çin’i ve muhtemelen Hindistan’ı istikrarsızlaştırma girişimi şeffaf hale gelmiştir. İmran Han’ı tasfiye ederek Pakistan’da ordunun öne çıkması sonrası ABD’nin ülkeye geri dönüşü, bölgedeki devasa projenin parçasıdır: Çin’i ve gerekirse Hindistan’ı karşısına almak ve bölgede kendini yeniden konumlandırmak.
Şu anda ABD, Hindistan’ı “dizginleme” hevesinde gibi görünüyor. Bunun sebebi, Hindistan’ın Trump’ın gümrük tarifeleri ve Rusya’dan petrol alımı konusundaki dayatmalarına boyun eğmeyi reddetmiş olmasıdır. ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick kısa süre önce şöyle demişti:
“Düzeltmemiz gereken bir sürü ülke var — İsviçre, Brezilya, Hindistan gibi. Bu ülkeler Amerika’ya doğru tepki vermeli. Pazarlarını açmalı, Amerika’ya zarar veren adımları durdurmalı.”
Hindistan’ı hizaya sokma isteği, eylül ayında yapılan Tianjin Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinin ardından daha da güçlendi. Zirvede Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sahnede yan yana görüntülenmesi, kolektif Batı’yı sarstı.
Son günlerde, Z kuşağı protestoları stratejik açıdan hassas bir ülke olan Endonezya’yı da vurdu. Endonezya, küresel deniz ticareti açısından özel bir konuma sahip. Çünkü Hint Okyanusu ile Pasifik Okyanusu’nu birbirine bağlayan başlıca ticaret yolları onun sularından geçiyor. Ünlü Malakka Boğazı, Sunda Boğazı, Lombok Boğazı ve Güneydoğu Asya, Çin, Avustralya ve Yeni Zelanda’ya giden ticari gemilerin rotasında yer alan diğer birçok deniz geçidi, Endonezya’nın egemenliğinde bulunuyor.
Bu benzersiz jeostratejik konumu nedeniyle, dünyadaki en büyük Müslüman nüfusa da sahip olan ülkenin Z kuşağı öncülüğünde bir renkli devrimle fiilen ele geçirilmesi, Brezilya-Rusya-Hindistan-Çin-Güney Afrika (BRICS) grubunun öncülüğünde şekillenmekte olan Batı sonrası çok kutuplu dünya düzeni için felaket anlamına gelebilir.
Endonezya ve komşu Doğu Timor’daki Z kuşağı öncülüğündeki protestolar, “demokrasi için Asya Baharı” olarak romantikleştirilen, aslında ise Batı yanlısı bir güç dengesi yaratmayı hedefleyen yeni bir oyun planının parçasıdır. Ne yazık ki, Endonezya’da da etkili olan, dağınık fakat dijital ağlarla bağlanmış transnasyonel gruplar, aslında dünyanın geri kalanına kendi jeopolitik, jeoekonomik ve “Woke” kültürel dayatmalarını uygulamak isteyen küresel elitlerin piyonlarından ibarettir.
1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana küreselciler ve neocon’lar tek kutupluluğu tüm dünyaya damgalamayı hayal ediyor. Bu hegemonyacı dürtü, Francis Fukuyama gibi ideologlarca simgeleştirilmiş, fakat Harvard profesörü Samuel Huntington, ünlü *Medeniyetler Çatışması* kitabında Fukuyama’nın “tarihin sonu” tezine karşı çıkmıştır.
Bangladeş ve Nepal’de olduğu gibi, Endonezya’daki Z kuşağı protestocuları da elit yolsuzluklarını ve ayrıcalıklarını hedef alarak “ahlaki üstünlük” iddiasında bulundular. Bu, işsizlik oranlarının yüksekliği ve derin yabancılaşma duygusunun tetiklediği gençlik öfkesini kolayca içine çeken bir gündemdi.
Genel olarak, Z kuşağı protestocuları, Kuzey Afrika ve Batı Asya’da da pazarlanan eski ütopyayı sattılar: birleşik bir ulus doğurmak, adil, şeffaf ve kurallara dayalı bir toplum inşa etmek; cinsiyet eşitliğinin ve insan haklarının özgürce kutlandığı bir düzen…
Ama geçmişteki gençlik ayaklanmaları bunun tam tersini gösterdi. Libya bugün tam anlamıyla bir başarısız devlet örneği. Tunus hâlâ siyasal İslam ile demokrasiyi uzlaştıramadı. Ortadoğu’nun kalbi Mısır ise arada bir yerde. Güney Asya’da, Bangladeş demokrasiden yüz çevirerek hızla seçim ufku olmayan bir teokrasiye dönüşüyor.
İsyanların alt metni de aynı: Instagram, Facebook, TikTok veya X gibi dijital platformları ustaca kullananlar yeni çağın modernliğinin simgesi olarak görülüyor. Dijital uçurumun öte tarafında kalanlar ise geri, demode ve yetersiz kabul edilip artık bu karmaşık dünyayı yönetmeye ehil sayılmıyor. Bu yüzden birçok Z kuşağı üyesi, “yeni bir çağın önünü tıkayan” bu “ölü odunu” temizleme görevini ahlaki bir sorumluluk olarak görüyor.
**Endonezya’nın 2025 Z kuşağı protestoları Ağustos başında başladı.**
3 Ağustos’ta, Endonezyalı milletvekillerinin aylık 3.300 dolar’a kadar konut ödeneği aldığına dair belgeler sızdırıldı. Bu, gençler için tam bir “plütokrasi” göstergesi gibi göründü. İki gün içinde TikTok ve Instagram paylaşımları öfke patlamasına yol açtı. #GajiMP50Juta ve #TanpaMobilTanpaPensiun etiketleri hızla trend oldu.
8 Ağustos’ta ilk öğrenci öncül protesto dalgası Jakarta, Yogyakarta ve Bandung’da başladı. Şeffaflık, bütçe reformu ve genç istihdam garantileri talep edildi.
Ancak kırılma noktası 10 Ağustos’ta geldi. O gün Jakarta’daki polis müdahalesinde 21 yaşındaki yemek kuryesi Affan Kurniawan öldürüldü. Mao’nun deyimiyle, bu “Endonezya’daki bozkırı tutuşturan kıvılcım” oldu.
Kısa süre içinde internet #AffanLives etiketiyle patladı. Güneydoğu Asya genelinde trend oldu. Affan’ın ölüm anı videoya çekildi; göstericilere yemek teslim ederken vurulması, ulusal yas havası yarattı. Gülümseyen kasklı yüzü kısa sürede işçi sınıfı onuru ve gururunun sembolü haline geldi.
Bu, daha önce farklı coğrafyalarda denenmiş bir senaryoydu: 2011’de Libya’da Bingazi yakınlarında ölen kameraman, Tunus’ta kendini yakan seyyar satıcı, Bangladeş’te Dhaka’da öldürülen Abu Sayed… Hepsi sosyal medyada sembolleştirilip devrimlerin yakıtı yapılmıştı.
Endonezya’da da Affan’ın ölümü, kuryelerin konvoy protestolarını tetikledi. Diaspora grupları Melbourne ve Berlin’de eylemler düzenledi, New York’ta mumlu nöbetler yapıldı. Genç hukuk kolektifleri gözaltına alınanları savunmak için örgütlendi.
Ayrıca bu olay Doğu Timor’daki gençleri de harekete geçirdi. Tayland merkezli *Milk Tea Alliance* dayanışma çağrıları yaptı. Protestoların uluslararası görünürlüğü arttı.
Instagram protesto sanatının ve bağış kampanyalarının merkezi haline geldi. TikTok kısa ve vurucu videolarla en popüler araç oldu. X (Twitter) gerçek zamanlı koordinasyon için kullanıldı. Telegram ve Signal şifreli kanallarında flaş protestolar, güzergâhlar ve hukuki güvenlik kitleri dağıtıldı. Kitabisa adlı bağış platformu, Zekât, Sadaka gibi yerel geleneklere entegre bağışlarla en büyük finans kanalı haline geldi. QR kodlu bağış posterleri sokaklara yayıldı.
Bir süre sonra öne çıkan genç liderler oldu: Yogyakarta’daki Gejayan Memanggil sözcüsü Rizky Ananda, hukuk öğrencisi Nadira Salim, İslami değerler vurgusuyla öne çıkan Muhammad Fikri, Hristiyan Öğrenci Hareketi’nden Clara Tumbelaka, Berlin’den dijital stratejist Dimas Wicaksono… Hepsi farklı kesimleri harekete geçirdi.
Arka planda ise bölgesel ve küresel düzeyde yön veren isimler vardı: Tayland’daki Manushya Vakfı kurucusu Emilie Pradichit, Permayouth Global kurucuları Maia Raymond & Morag Gamble, Filipinler’den dijital stratejist Benedict Parfan… Endonezya’daki KontraS ve Endonezya Kiliseler Cemaati (CCI) uluslararası insan hakları ağlarına bilgi aktardı. Diaspora toplulukları da ABD, Avustralya, Almanya, Malezya ve Hollanda’da dayanışma eylemleri yaptı.
Sonuçta Endonezya’daki protestolar, Asya’daki Z kuşağı ayaklanmalarının daha geniş tablosunun bir parçasıdır. Başlangıçta yerel sorunlarla görünse de, çoğu kez sahada kaydedilmiş bir ölümün sosyal medyada patlamasıyla hızla rejim değişikliğine dönüşmektedir.
Şimdilik Endonezya, protestoları bastırma ve bazı talepleri kabul etme (örneğin 5 bakanın görevden alınması) yoluyla bu dalgayı sınırlamayı başardı. Ancak rejim değişikliği ekosistemi hâlâ canlı ve güçlü.
Son tahlilde, Rusya, Hindistan ve Çin’deki gelenekçi teknoloji ustalarıyla küreselciler arasındaki mücadele yeni bir aşamaya girmiştir. Ulusal kimliği, egemenliği ve çok kutupluluğu savunanlar, bu Asya rejim değişikliği tsunamisini tersine çevirmek için dijital çağa uyumlu kendi karşı anlatılarını geliştirmek zorundadır.
Çeviren Adnan DEMİR