Kahramanların Alacakaranlığı: Jean Thiriart'ı Anmak
Tanrıların Alacakaranlığından Sonra
Friedrich Nietzsche’nin “son insanların krallığı”na dair kehanetlerinin, zamanımızda giderek artan bir açıklıkla gerçekleşmekte olduğu görülüyor.
“Tanrı’nın ölümü”nden – yani kutsalın modern uygarlıktan çıkarılmasından – ve “putların alacakaranlığı”ndan – yani insanlığı harekete geçiren ve “yeni değerler” uğruna mücadele etmeye iten tüm ideolojik putların çöküşünden – sonra, şimdi “uygarlık yorgunluğu”nun son aşamasına, yani zafer kazanmış vasatlığın gezegensel krallığına yaklaşıyoruz: “ne sıcak ne soğuk, yalnızca ılık,” hayal gücünün sefaleti, “evrensel insani değerler”e yapılan demagojik çağrılarda vücut buluyor.
Halkları kendi dar, bayağı, sıradan bireyselliklerinin ötesine geçmeye, hatta bu bireyselliğin sahte, taklitçi, hayali varoluşunu aşmaya sevk eden son “put,” “Sovyet sosyalizmi” idi. Rusya’da bu sosyalizm, maddi ve faydacı bir plan olmaktan çıkarak mistik-idealistik ve imparatorluk karakterli bir yapıya dönüşmüştü.
“Proleter çağın” sona ermesi, paradoksal biçimde, toplumsal idealizmin de son izlerinin kaybolmasıyla çakıştı. Görüldü ki, Sovyet materyalizmi aslında heterodoks bir maneviyat biçimini maskelemekteydi; buna karşılık, kapitalizmin ruhsal alanı hiçe sayışı, pratik ve toplumsal materyalizmin nihai ve mutlak zaferine yol açtı. Meğerse, Ruhu açıkça inkâr etmek, onu görmezden gelmekten veya “soyut,” “koşullu” bir hipotez olarak kabul etmekten daha az etkiliymiş.
Ağustos 1991’de son put parçalandı.
Bir yıl sonra, 25 Kasım 1992’de, Avrupa’nın Son Kahramanı Jean-François Thiriart Brüksel’de öldü. O, “Sovyetizmin” en büyük savunucusu ve teorisyeniydi; radikal toplumsal uyumsuzluğun tavizsiz Şövalyesi, tarihsel entropinin gizli mantığını kavrayan ve “son insanların” krallığının Avrupa’ya çöküşüyle ilerlemesine karşı başkaldıran en derin düşünürlerden biriydi. Bu Kahraman’ın ölümü, “putların alacakaranlığı” çağının sonunu mühürledi. Martin Heidegger’in endişeyle bahsettiği Kozmik Gece Yarısı galip gelmiş gibi görünüyor.
Avrupa’nın Şövalyesi
Thiriart bir Fikrin adamıydı. Bütün ruhsal, entelektüel ve fiziksel enerjisini bu Fikre adadı. Bu Fikrin bir adı vardı: AVRUPA.
Thiriart için AVRUPA, her şeyin feda edilmesi gereken en yüce ve mutlak değerdi. Onun Avrupa ile ilişkisi, Rus şairlerinin Rusya ile olan mistik ilişkisini hatırlatır: (“Eğer kutsal alay bana ‘Rusya’yı bırak, cennete git’ derse, ben ‘Cennet gerekmez, bana vatanımı verin’ derim” — Sergey Yesenin).
Avrupa, Thiriart’ın tutkuyla sevdiği Vatanıydı; ondan daha yüce hiçbir değer, hiçbir gerçeklik, hiçbir “put” tanımıyordu. Thiriart özel bir düşünme biçimi bile geliştirdi: “Avrupa’nın terimleriyle düşünmek.” Ancak burada, bugünkü Avrupa ile özdeşleşen çürümüş, tüccar medeniyetini kastetmiyordu; aksine, zamansız, kıtasal bir kültürel bütünü, tarih boyunca zaman zaman Roma İmparatorluğu’nda, Büyük İskender’in İmparatorluğu’nda, daha sonra Hohenstaufenlerin himayesindeki Alman Ulusu’nun Büyük Roma İmparatorluğu’nda buluyordu.
Thiriart Avrupa’yı bir İmparatorluk olarak gördü ve en önemli kitaplarından birine de bu ismi verdi. Avrupa’ya yaklaşımı tutkulu bir vatanseverin ve milliyetçinin yaklaşımıydı. 1960’lardan itibaren pek çok Avrupalı kendilerini “Avrupa vatanseveri” veya “Avrupa milliyetçisi” olarak adlandırdı.
Thiriart’a göre gerçek Avrupa – yani toprak ve imparatorluk Avrupa’sı – yüzyıllardır gerileme halindeydi ve kendi iç mantığıyla çelişir bir duruma düşmüştü. Parçalanmış, kapitalist, denizci (thalassokratik) Avrupa – ki 1945’ten beri ABD tarafından doğrudan işgal edilmişti – bir Anti-Avrupa’ydı. Modern Avrupa, Thiriart’ın gözünde siyasi olarak özgür değildi, ekonomik olarak bağımlıydı ve jeopolitik olarak zincirlenmişti. Hayatının bütün amacı Avrupa’nın kurtuluşu, zincirlerin kırılması ve “Avrupa Devrimi”nin gerçekleşmesiydi.
1960’larda, Thiriart, ekonomist d’Astier ile birlikte kendi “komünizm” anlayışını geliştirdi ve bu anlayışa daha uygun bir isim verdi: **“Ulusal-Komüniteryanizm”**. Avrupa’nın birleşmesinin en doğru yolunun Sovyet modeline dayandığını savundu. Sovyetler Birliği, onun için kıtasal, toprak merkezli (tellurokratik) federal bir imparatorluk modeliydi; kolektivist, otoriter ve trans-nasyonel bir yapıya sahipti. Bu model, kapitalist ve Amerikan yanlısı bireyci liberal modelin aksine, Avrupa için bir kurtuluş fırsatı sunuyordu. Sonuçta Thiriart, “ne komünizm ne kapitalizm” formülünden yola çıkarak **“Euro-Sovyet İmparatorluğu”** kavramına ulaştı.
Dünyanın Yumurtasının Koruyucusu
Jean Thiriart ateistti. Ama arkadaşları ve takipçilerinin çoğu hem Avrupa’da hem de Rusya’da **Gelenekçi**, yani Kutsal Uygarlığın radikal savunucusuydu. Thiriart, modern dünyadaki dini çoğunlukla bir aldatmaca olarak gördü; Amerikan yayılmacılığını meşrulaştırmak veya insanları gerçeklikten uzaklaştırmak için kullanıldığını düşündü. Thiriart’ın ateizmi, modern küreselci teorisyenlerin insan bilincini mistik motiflerle uyutma çabalarına karşı, **görselleştirilmiş gerçeklik sınırları içinde kalma isteği** olarak da anlaşılabilir.
René Guénon’a göre modern dönemi, alt kısmı açılmış **Dünya Yumurtası** ile betimleyebiliriz; bu, insan dünyasına subhuman, demoni etkilerin sızmasını simgeler. Bu perspektiften Thiriart, **Kozmik Yumurtayı koruyan bir savunucu** olarak görülür; insan dünyasına sızan subhuman etkilerle mücadele eder. İmparatorluk fikri, insan dünyası ile subhuman dünyalar arasındaki sınırla sıkı sıkıya bağlıdır. Thiriart bir **“İmparatorluk tutkunu”** idi ve ateizmi bu bağlamda bir ruhsal mantık olarak da anlaşılabilir.
Son Yolculuk
Thiriart’ın hayatındaki son yolculuk Rusya’ya yaptığı ziyaretti. Ağustos 1992’de, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden hemen sonra, Thiriart ilk kez Moskova’ya geldi; buraya duyduğu sevgi ve düşüncelerini 50 yılı aşkın süredir taşımaktaydı. 1960’ların sonunda Irak’ta Avrupa Kurtuluş Tugaylarını kurarak Avrupa ve Orta Doğu’da Amerikan işgaline karşı silahlı mücadele başlatmaya en yakın noktadaydı. Ancak Moskova’dan gelen talimatlar nedeniyle operasyonlar iptal edildi ve Thiriart Sovyet askeri uçağıyla Mısır’a, Nasır’a gitmek zorunda kaldı.
Moskova’da Egor Ligachev, Gennady Zyuganov, Sergey Baburin, Nikolai Pavlov, Alexander Prokhanov, Eduard Volodin, Geydar Dzhemal ve Viktor Alksnis ile görüştü. Onlar Thiriart’ın **uyumsuz düşünce yapısına hayran kaldılar**, paradokslarını anlamaya çalıştılar ve yaşına rağmen gençlik enerjisine şaşırdılar. Avrupa’da yayılan bir fotoğraf, Thiriart’ın Moskova ziyaretini sembolik biçimde özetliyordu: Arbat Caddesi’nde bir karton Yeltsin’i boğuyordu.
Savaş Alanında Düşen…
Thiriart, Belçika güvenlik servisinin yetkilisi tarafından sessizce öldürülmek yerine sistemin ilgisizliğiyle kaybolması planlandı. Gerçekten de kalp krizi sonucu yatağında öldü ve yüzünde sakin bir gülümseme vardı. Buna rağmen, İmparatorluk cephesine çağrılan herkes bilir ki, er ya da geç, **irade, hakikat, güç, ruh ve İMPARATORLUK yasası** geçerlidir. Jean Thiriart, Avrupa’nın Şövalyesi olarak savaş alanında bir Kahraman gibi düştü. Avrupa halkları, ulusal utanç derinliklerinden, büyük devletin küllerinden ve kıtasal devin enkazından yükselen bir **Rönesans ve Uyanış dalgası** biriktiriyor. Avrupa Kurtuluş Cephesi, Ulusal Kurtuluş Cephesi’dir. Bugünkü mücadelemiz, kıtadaki bütün ulusların, tek bir birleşik anti-sömürgeci devrimi** gerçekleştirmekle çağrıldığı Ortak Mücadeledir. Bu devrimin peygamberi ve habercisi.
Jean Thiriart?
Çeviren :
Adnan DEMİR