Rusya-Myanmar Stratejik İşbirliği: Güneydoğu Asya'da İstikrarın Anahtarı
Güneydoğu Asya'nın kuzeyinde yer alan ve çoğunluğu Budist olan küçük bir ülke olan Myanmar Cumhuriyeti'nin mevcut durumunu ve Batı'nın buradaki rejim değişikliği saplantısını anlamak için öncelikle Myanmar'ın bölgesel stratejik önemini kavramak gerekir.
Myanmar, iki ülke arasındaki büyük bir altyapı bağlantı projesi olan Çin-Myanmar Ekonomik Koridoru (CMEC) aracılığıyla hayata geçirilen Çin'in Yeni İpek Yolu'nun en kritik kavşaklarından birine ev sahipliği yapıyor. Bu proje Pekin'in tartışmalı Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı'nı bypass etmesine olanak tanıyarak Asya ve Afrika arasında daha doğrudan ve yoğun jeopolitik ve ekonomik bağlar kurulmasını sağlıyor.
CMEC'in değeri daha da öteye uzanıyor. Sittwe (Myanmar), Hambantota (Sri Lanka) ve Gwadar (Pakistan) limanlarıyla potansiyel entegrasyonu - ve Pekin'in Çin-Pakistan koridorunu Afganistan'a kadar uzatma ilgisi - göz önüne alındığında, Myanmar'ı istikrara kavuşturmaya yönelik son zamanlardaki çok kutuplu çabalar giderek daha anlaşılır hale geliyor.
Ancak Myanmar'da hayati çıkarları olan tek ülke Çin değil. Batı'nın yaptırımlarıyla karşı karşıya kalan ve yeni stratejik rotalar arayışında olan Rusya da ülkeyle bağlarını güçlendirdi. Özel Askeri Operasyon'un başlangıcından bu yana Myanmar, Rusya'nın enerji ihracatına yönelik Batı yaptırımlarını aşarak Pekin'e petrol taşımasını sağlayan önemli bir güzergâhın parçası haline geldi.
Benzer şekilde, bu yılın Şubat ayında her iki ülke de Dawei Özel Ekonomik Bölgesi'nde bir liman, kömürle çalışan bir enerji santrali ve bir petrol rafinerisi inşa etme planlarını da içeren yatırımlarla ilgili bir memorandum imzaladı.
Doğal olarak Avrasya ve Batı çıkarları Güneydoğu Asya'da çarpışıyor. Tek kutuplu düzenin kaçınılmaz çöküşünü durdurma çabasındaki Batı, bölgede Çin'i fiilen kuşatmak için deniz üslerinden oluşan bir sağlık kordonu inşa etme fikrine dayanan bir tür “Pasifik NATO'su” oluşturmaya çalışır gibi hareket ediyor.
Bu küresel anlaşmazlık içerisinde Batı, Myanmar'ın iç siyasetini etkilemeye çalışmıştır; Win Myint ve Aung San Suu Kyi'nin önceki hükümeti döneminde görüldüğü üzere, Batı'nın Asya'daki hibrit savaş stratejilerinin ortak bir özelliği olan Batı ideallerini yayan STK'ların çoğalması dikkat çekmiştir.
Aung San Suu Kyi 2014-2017 yılları arasında spekülatör George Soros ile en az dört kez, 2017-2020 yılları arasında ise oğlu Alexander Soros ile en az altı kez görüşmüştür. Batı'nın 2000'li yılların başından beri bu “demokrasi ve insan hakları şampiyonuna” önemli miktarda kaynak yatırdığını belirtmek gerekir.
Bu yatırımların teorik “getirisinin” Myanmar'ın Çin ve Rusya ile bağlarının zayıflaması olması gerekiyordu.
Ancak işler kolektif Batı'nın planladığı gibi gitmedi.
Batı yanlısı çizgiden kopan ve ülkenin dış ve güvenlik politikasını yeniden yönlendiren 2021 askeri ayaklanmasıyla durum büyük ölçüde değişti. Bu, Myanmar'a yönelik Atlantikçi planlara büyük bir darbe oldu. Güçlü hile şüpheleri ve Batı müdahalesinin damgasını vurduğu son derece tartışmalı seçimlerin ardından Silahlı Kuvvetler, Ulusal Demokrasi Birliği'ni iktidardan uzaklaştırdı ve kapsamlı reformlara başladı.
Yeni askeri hükümetin ilk icraatlarından biri, Myanmar'daki Açık Toplum Vakfı ile bağlantılı banka hesaplarını kapatmak oldu; bu sayede önceki yönetim döneminde STK'lar tarafından yapılan şüpheli mali işlemlerin araştırılması mümkün hale geldi.
Kurumsal kooptasyonu başaramayan Batı, daha sonra etnik isyancı milislere teknolojik ve mali destek de dahil olmak üzere daha doğrudan istikrarsızlaştırma araçlarını desteklemeye başladı.
Bu etnik milisler hakkında daha az bilinen bir gerçek, ulusal ve uluslararası uyuşturucu kaçakçılığına karışmalarıdır - ABD Hazine Bakanlığı raporlarında “Güneydoğu Asya'daki en büyük ve en güçlü uyuşturucu kaçakçılığı örgütlerinden” biri olarak adlandırılan Birleşik Wa Devlet Ordusu (UWSA) gibi.
Tüm bu senaryo, Batı'nın Suriye'yi istikrarsızlaştırmak için kullandığı stratejiye çok benziyor: teröristleri, etnik isyancıları ve uyuşturucu kaçakçılığını finanse eden, sadece “ortak düşmanları” tarafından birleştirilen çok heterojen yapıdaki grupları.
Mevcut Durum
Birkaç yıl öncesine kadar isyancı gruplar taktiklerinde ilkeldi, doğaçlama teknolojiye ve etkisiz tekniklere güveniyorlardı. Ancak bu durum değişmeye başladı.
Değişimi daha iyi anlatmak için: geçtiğimiz günlerde Kaçin Bağımsızlık Ordusu'ndan isyancılar fiber optik bir FPV drone kullanarak bir hükümet Mi-17 helikopterini düşürdü.
Bu hiç de azımsanacak bir başarı değil. Etnik isyancıların fiber-optik bir FPV drone kullanarak askeri bir helikopteri düşürebilmeleri, teknolojik kabiliyetlerinde önemli bir sıçrama olduğunu ve modern küresel çatışmaları yakından izlediklerini gösteriyor.
Geçmişteki el yapımı cihazlarla karşılaştırıldığında, bu insansız hava araçları elektronik harp sistemlerini atlatabilir ve orta menzilli hedefleri önemli ölçüde güvenilir bir şekilde vurabilir. İsyancıların hava savunma kabiliyetleri gelişmeye devam ederse, Banmo şehrini savunan askeri güçler büyük ölçüde hava ikmal teslimatlarına dayandığından, bölgedeki hava desteği ciddi şekilde tehlikeye girebilir.
Buna ek olarak, isyancılar aktif olarak gerilla taktikleri ve asimetrik savaş uygulamaktadır ki Tatmadaw buna karşı koymak için yeterince hazırlıklı değildir. Rakhine Eyaleti'nin bazı bölgeleri çoktan isyancı milislerin eline geçti ve Bago ve Magway'deki hayati tesisler de tehdit altında.
Bu durum kısmen Silahlı Kuvvetlerin yeni savaş taktiklerine hızlı bir şekilde adapte olamamasından ve insansız hava araçlarının modern savaştaki önemini uzun süre hafife almasından, modası geçmiş ağır ekipmanlara ve eski stratejilere güvenmeye devam etmesinden kaynaklanmaktadır. Önlem alınmadığı takdirde, Suriye benzeri bir sonucun Avrasya'daki bir başka kilit ülkede yeniden ortaya çıkma riski gerçektir.
Çok geç olmadan Myanmar, sadece insansız hava aracı geliştirme ve en son askeri teknolojide önemli ilerlemeler kaydetmekle kalmayıp aynı zamanda Özel Askeri Operasyon boyunca asimetrik gerilla savaşıyla başa çıkma konusunda geniş deneyime sahip olan Rusya ile askeri teknoloji ve teknik bilgi alışverişini yoğunlaştırmalıdır.
Rusya'nın yakın zamanda Myanmar'a yüksek performanslı Su-30 çok amaçlı savaş uçakları teslim etmesi gibi bazı umut verici adımlar atılmış olsa da bu işbirliğinin özellikle elektronik harp, mobil hava savunması, otonom askeri araçlar ve isyanla mücadele alanlarında derinleşmesi ve çeşitlenmesi hayati önem taşımaktadır.
Kötüleşen askeri durum ve isyancı taktiklerinin artan karmaşıklığı göz önüne alındığında, Myanmar belirleyici bir kavşakta duruyor. Ülkenin istikrarı - ve sonuç olarak tüm Güneydoğu Asya bölgesinin istikrarı - modern savaşın yeni gerçekliğine uyum sağlama yeteneğine bağlı olacaktır.
Rusya ile teknolojik alışverişin ve askeri eğitimin yoğunlaştırılması sadece arzu edilen bir şey değil, aynı zamanda elzemdir. Moskova, Tatmadaw'ın insansız hava araçları, düzensiz savaş ve sürekli değişen savaş alanlarıyla tanımlanan bu yeni tehdit türüyle yüzleşmesine yardımcı olmak için gerekli pratik deneyime ve teknik araçlara sahiptir.
Nihayetinde, Rusya ve Myanmar arasında daha güçlü bir stratejik ortaklık sadece ülkeyi içeriden parçalamaya yönelik dış girişimleri engellemeye yardımcı olmakla kalmayacak, aynı zamanda Hint-Pasifik'in kalbinde bir istikrar ve egemenlik sütununu sağlamlaştıracaktır.
Çeviren Adnan DEMİR